Sayfalar

22 Kasım 2014 Cumartesi

Sabır limanına demir at

Ey nefis, imtihan olmaktasın mütemadiyen. Çeşit çeşit imtihanlarla sarsılmakta ve sınanmaktasın. Bütün bunlar neden oluyor, derken kaderimi sorgulamaktasın! Hayır, hayır, her ne olursa, sadece kendini sorgulamalısın. “Ne zaman bitecek?” diye sorarsan eğer, bu da zımni tenkiddir kaderi ve Kadîr-i Zülcelâl’i. Zira O (cc), “Ben sizi mutlaka imtihan ederim” buyuruyor bize gönderdiği mektubunda. “Dişini sıkıp sabredenleri müjdele!” diye bitiriyor sonra da. Öyleyse sabır gerekiyor O’ndan gelen her şeye.Ey nefis, bilmelisin ki “İmtihanın en ağırı, Allah’ın en çok sevdiklerine gelir; enbiyaya, evliyaya ve derecesine göre diğer insanlara!” Tasalanma öyleyse ve başa gelen her şeyi, “sevildiğinin” bir emaresi say; enbiya ve evliya kervanına kabul edildiğine alamet bil. Bediüzzaman’ca ifadesiyle “sabır içinde şükret”.
Ey nefis, sabır iradenin zaferidir aslında. Hak nezdinde yücelme ve fazilete ermenin mühim bir esasıdır. Sabır yoksa ruh inkişaf etmez, nefis de temizlenmez. İnsan ancak sabırla yüce âlemlere namzet bir kutlu haline gelir. Zamanın ve hadiselerin keskin dişleri arasında öğütülerek, şekilden şekle, hâlden hâle girer. Murad edilen kıvama bu sayede erer.
Ey nefis, bu sırrı kavrayamazsan eğer, aceleci ve yaramaz çocuklar gibi olursun! Sabrın sonunun selamet olduğuna iman etmez isen, kazanma kuşağında kaybedersin! Etrafına bak, nice kendini bilmez ve fıtrat tanımazlar göreceksin. Yıllar yılı doludizgin gitmiş fakat bir çuvaldız boyu yol alamamışlardır. Bir de sessiz ve gürültüsüz olanlar dikkatini çekecek. Irmaklar gibi durgun ve hareketsiz görünür onlar. Ama hiç durmadan yürürler, yollardaki dikenlere aldırmadan. Dağlar konsa önlerine vazgeçmezler akmaktan. Yanından geçerler bazen, bazen de üstünden aşarlar engellerin. Önlerini kesen karanlıkları teker teker tepeleyip giderler hedefledikleri ufka. Sessiz, gürültüsüz; gösterişsiz ve âlâyişsizdirler. Onlar, denizin derinliklerinde ızdırap görmüş, ızdırap yaşamış, kanda boğulmuş ve zebercet ufkuna ulaşmış mercanlar gibidirler.
Tohum da sessiz, gösterişsiz ve sabırlıdır. Bu sessizlik ve sebat içinde taşı toprağı deler, gün yüzüne çıkar. Yediveren başak olmak için bu kadarına tahammül gerekmektedir, bilir. Aslında varlık âleminde her şey sabırlı bir bekleyiş içindedir. Bütün eşya, tohum misali bitmeyen bir azim ve direnişle hedefine doğru adım adımdır. Acele etmeden, fıtratta geçerli bütün kanunları gözeterek ve yön-yol değiştirmeden.
Ah, aceleci nefsim! Sabırsızlık gösteren sadece sensin. Sensin, eşyâ arasındaki tertibe riayet etmeyen! Sensin, yükselirken mesafelere tahammülü olmayan ve tırmanırken birkaç merdiveni birden atlamak isteyen! Sensin, sebepleri gözetmeden netice bekleyen! Sensin, olmayacak kuruntulara gömülerek hayallere dalan! Sensin, düşünmeden konuşan, konuştuklarına pişmanlık duyan ve birbirini takip eden pişmanlıklardan ders almayan, uslanmayan!
Unutma, ey nefis! Sen, sabrettiğin kadar varsın ve Hak katında da sabrın kadarsın. “Kitab”ının güzel diye parmak bastığı en güzel haslet ve en güzel huyları, arızasız ve ara vermeden yaşamadaki azmin kadarsın. Yahut çirkin diye tespit ettiği sevimsiz şeyler karşısında dayanma gücün ve sebatın kadar. Nihayet, başa gelenler karşısında tavrını değiştirmeden:
“Gelse celâlinden cefâ, yahut cemâlinden vefâ;
İkisi de câna safâ, lütfun da hoş, kahrın da hoş”
gerçeğine teslim olmuş yürekliliğin ve hoşnutluğun kadarsın!
Kulluk neydi ey nefsim, hatırlasana! Seni Hak nezdinde yükseltecek her şeyi, ara vermeden sürekli olarak yaşamadır onun adı. Aynı zamanda alçaltıcı şeylere karşı devamlı teyakkuz ve direnmedir. Bir de beklenmedik anda ve beklenmedik şekilde, seni ırgalayan ve örseleyen umum belâlara karşı yılgınlık göstermeden dayanmadır. Mum gibi eriyip gitme; ama yine de yerinde kalmadır. Etrafını saran “yâr-i sadık” kılıklı münafıklara katlanmadır. Kan yutma, kızılcık şerbeti içmedir. İşte acılardan acı ve neticesi itibarıyla da zülâllerden zülâl sabır budur!
Etrafına baktıkça ey nefis, bütün gücünle “Neredesin irade, neredesin yiğitlik! Neredesin vefa ve neredesin sadakat!” diye haykırmak geliyor içinden, biliyorum. Durmadan yön ve yol değiştirenlerin, her gün ayrı bir şeye dilbeste olanların varlığı seni bitiriyor. Durmadan mihraptan mihraba koşan kıblesizleri gördükçe ürperiyorsun. Kaymaktan, kaybetmekten korkuyorsun. Düşüp çamura bulanmaktan endişe ediyorsun. Öyleyse “Ey Rabb’imiz! Sağanak sağanak sabır yağdır üzerimize, sabit kıl ayaklarımızı, kaydırma, düşürme bizi. Nusretinle te’yid buyur bu aciz kullarını.” duasını vird edin kendine! Her nefeste yeni bir dilekçe arz et kalbinin Sahibine!
Hatırlarsan, bir Hak dostu; “Beni bir kedi irşad etti.” demişti. Bir delik önünde, sabahlara kadar gözünü kırpmadan avını bekleyen bir kedi... Ya sen, ey nefsim! Tavrını değiştirmeden, nazarını ayırmadan ne kadar bekledin ebedî mihrabında? Kaç defa düzenin bozuldu, hizmetin hebâ oldu da, gönül koymadan, darılmadan,“yeni baştan” deyip yürüdün yoluna? Ve kaç defa, kapılardan kovuldun, diyar diyar sürüldün de, dönüp yine başını koydun Sevgili’nin eşiğine? Yoksa sen, senden evvel gelip geçenlerin hâlleri başına gelmeden Cennet’e gireceğini mi sandın? Oysa onlara öyle ezici sıkıntılar, öyle kımıldatmaz ızdıraplar dokundu ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda Nebi ve beraberindeki mü’minler: “Ne zaman Allah’ın yardımı?” dediler. Cevap berk gibi indi semadan kalblere: “Bil ki, Allah’ın yardımı çok yakındır!”
Bilir misin ey nefis, kime yakındır Allah’ın yardımı! Her duruma ve hale sabredip kulluğunu tavizsiz sürdürenlere. Canını dişine takıp günahlara karşı koyanlara. Bin defa düzeni bozulsa bile ümit ve azmini yitirmeyenlere. Bu kutlu kervanda bulunmayı en büyük şeref sayanlara. “Allah’ın sabredenlerle beraber olduğuna” yürekten inananlara. Tarihin bütün sayfalarında, “nice az toplulukların, kendini yıkılmaz zanneden kalabalık toplulukları Allah’ın izniyle yerle bir ettiğini” görenlere. Kuvveti sadece Hak’ta bilenlere. Sebeplere hakiki tesir vermeyenlere. Seccadeyi en emin liman, secdeyi en muhteşem ân kabul edenlere. Cânân yolunda, dağdağa-i câna düşmeyenlere. “Girdik reh-i sevdaya, gayrı bize bir şey lâzım değil.” diyenlere...
O halde ey nefsim! Sen sabır limanına demirle ve inayet sağanağını bekle!
Süleyman Sargın 
http://www.zaman.com.tr/suleyman-sargin/sabir-limanina-demir-at_2255844.html